2013 FIRAT ARAPOĞLU / Görsel Bir Devrim
  Alan Sergi Kataloğu, Aralık 2013


“Görsel uslamlamamızda devrim yapmak gerekiyor”
Alexander Rodchenko

“Deneysel sözcüğü, başarı ya da başarısızlık terimleriyle yargılanmaya yazgılı bir edim değil, yalnızca sonucu bilinmeyen bir edim olarak anlaşıldığında değerini bulur”
John Cage

Ev bir bireyin ya da ailenin daimi ya da yarı-daimi yaşadığı alanı tanımlamak için kullanılan bir terim. Sıklıkla konut, apartman ya da diğer binaları ve yaşantıları işaret eden tanımın genel bir niteliği de kasaba, köy, periferi, şehir ya da ülkeyi kapsayacak biçimde genişletilebilir olması ki, buna bireyin ya da ailenin “alanını” temsil etmesi özelliğini de ekleyebiliriz. Buna ileride değineceğim. Bu arada “house” sözcüğü ve “home” sözcüğünün Türkçede “ev” olarak karşılanmasının yarattığı karışıklığın giderilmesi için, ilkinin konut, apartman bağlamında “dışsal” bir tanımlama olarak kabul edilip, ikincisinin ise öznel olarak konut içerisinde yaşayan ve o konuta anlam veren birey ya da aileler - yani bir “içsel” tanımlama - olduğunu hatırlatalım.

Alan (territory) ise, yaklaşık 14. yüzyılda kullanılmaya başlanan territorium’dan türetilmiştir. Kent etrafındaki arazi anlamına gelen sözcüğün aynı zamanda korku salan, korkutucu anlamındaki “terreor”la aynı kökten gelmesi, yaban yaşamında erkeğin hak iddia ederek idrar ya da vücut sıvısıyla sınırlarını çizdiği “territory”le yakınlığı üzerinden düşünülebilir - Bu arada korkutucu anlamına gelen “terror”un (terör), yine aynı yüzyılda kullanılmaya başlandığını ve aynı kökten türediğini ekleyelim. Sizlere etimolojik vurgular ile sıkmak değil amacım. Gelmek istediğim nokta Seçil Erel’in “Alan/Territory” isimli kişisel sergisine dair bazı okuma notlarımı iletmek, ama bu girişi yapmamın nedeni, bahsedeceğim konuda yer alan terimlerin tarihçe & kullanımlarını ve bunlara dair sorgulamaları netlikle ortaya koyabilmek.

Seçil Erel bugüne kadar “Yalnız An”, “Şimdiki-Basit-Zaman” ve “İlk Ev-LEİA” sergilerinin gösterdiği görsel bütünlüğe bakıldığında, modern mimari ve insan ilişkilerini bir yandan keskin bir matematiksel yaklaşım öte yanda maksimum oranda deneysel ve sezgisel bir tutumla ele alır gibi görünmekte. Bu ikisini bir araya getirmek genellikle olası görünmese de, Erel’in işgal ettiği konumda bir tür “eşikte” bulunduğunu ileri sürebilmek olası. Geçmişin referanslarının ışığında sanatçının son kişisel sergisine odaklanırsak:

Sanatçının bu sergisi için kavramsal referansını “ev” ve  “taşınma” olguları oluşturuyor. Bireyin başka bir yere göçmesi anlamında taşınma, bireyin alışık olduğu ve içinde yaşanmışlıklarının yer aldığı bir mekandan yeni, hiç tanımadığı ve birçok pozitif/negatif özelliklerini tam olarak bilmeden içine yerleşmeye çalıştığı mekana hicreti arasındaki çok-katmanlı duygular ve bilgiler ağını içeriyor. Tüm yapısına yıllar içerisinde hakim olunan ve içinde yaşanılan konuttan taşınmaya karar verildiğinde eşyalar toplanır, paketlenir, yüklenir, tekrar yeni mekana indirilir ve yeni konutun içerisine yerleştirme seansı başlar. Bu değişim bir yönden eğlenceli bir deneysellik olarak okunabilir, neticede aşama aşama yeni konuta uygun bir yaşam formu geliştirmeye çalışılır. Ama öte yandan zorunlu taşınmalar, her bir seferinde bir eziyet olarak düşünülebilir. Neticede uykusuz geceler, bir süre bağlanması için beklenen telefon, internet hatları vb. bir süre kabuslara dönüşebilir - Bu bağlamda sanatçının taşındığı evleri ve atölyeleri nasıl kurgusal olarak galeri mekanına taşıdığına şahit olacaksınız.

Seçil Erel 1980 yılından 2013 yılına kadar geçen sürede taşındığı evler ve çalıştığı atölyelerin planlarını, harita mühendisliği ve mimarinin yaklaşımıyla, planların modüler olarak bölünmesi, parçalanması ve farklı, yeni bir sunumla tekrar birleştirildiği bir yöntemle “Alan” sergisini oluşturmuş. Konut planlarının matematiksel bir kesinlikle modüler parçalara ayrılması ve bunların resimsel bir yaklaşımla tekrar bir araya getirilmesi, nihai kertede konstrüktif bir yapının ortaya çıkmasıyla sonuçlanıyor.  Fakat bunun yanında sezgisel bir biçimde renk ve tabaka oluşumlarını da hatırlatalım. Bu noktada analitik bir formel analizi hatırlatmak ve sonuca öyle bağlamak gerekiyor.

Sanatçı, evi bir makine gibi kodlayarak, görsel bir forma adapte ediyor ve non-objektif, gerçek dünyaya referans vermiyor gibi gözüken tasarımı, aslında bir yaşanmışlık olgusu üzerine - üzerinden- inşa ederek, hikaye anlatımını dolaylı olarak içeriyor. Mutlak, matematiksel ve geometrik yapılar bir cetvel ve gönyeyle yapılan çizimleri akla getirirken, kareler, dikdörtgenler gibi geometrik şekiller ev adını verdiğimiz makinenin doğa ve yaşam üzerindeki hakimiyeti ve anlamını gözler önüne serebiliyor. Dikkat edilirse Erel’in Galeri Zilberman’da kurduğu 55 parça tuvalden oluşan 299x600 cm’lik “alan”ı, dikkatli bir yapısal kurguyla birbirine bağlanmıştır ve böylece yapılar arasındaki ilişki, resimselliğe dair bir unsur olarak okunabilir. Sanatçı estetik bir dil üretmekte ve buna dair bir farkındalık yaratmaktadır. Bu nitelikler Erel’i konstrüktif bir yaklaşıma fazlasıyla yakınlaştırmaktadır. Ama bunun yanında resim düzleminde biçim ve espasın görsel niteliklerine odaklanması ve dinamik bir saflığı arzulayarak “zaman” faktörünü de dahil etmesi, onu bir yönden de soyuta, hatta yer yer bir tür süprematist dinginliğe götürmektedir.

Seçil Erel, matematik, geometri, harita mühendisliği, mimarlık ve resim arasındaki sınırlarda salınarak gerçekleştirdiği bu proje sergisiyle, interdisiplinler bir araştırma sürecinin çıktılarını izleyicisiyle paylaşmakta. Sıkıcı bir banallik üreten illüstratif, grafik dile fazlasıyla yaslanan hiperreel çalışmaların varlığının yanında, Erel’in sanatın estetik dilini muhafaza ederek, basitçe yansıtmaya dayalı ironik dilin aksine sanatsal bilgi üretmesi, uzunca bir zamandır eksikliği görülen bir sunumu tanımlıyor.  Fazlaca bir süredir bir “araştırmaya” ve “probleme” dayalı proje sergisine şahit olmayan izleyici için, oldukça yetkin ve etkili bir sunum karşımızdaki.